Bu makalede Yahya Kemal Beyatlı’nın Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirlerine etkisi incelenmektedir. Faruk Nafiz Çamlıbel, şiire başladığı ilk yıllarda önceleri Cenab Şahabeddin ve Ahmet Haşim’in etkisinde kalmıştır. Daha sonraları ise bu etki, Yahya Kemal Beyatlı’ya doğru yönelmiştir. Ve bu etki, Faruk Nafiz Çamlıbel’in asıl kimliğini bulduğu “Memleket Şiirleri” dönemine kadar kuvvetli bir şekilde devam etmiştir. Faruk Nafiz Çamlıbel, Yahya Kemal Beyatlı’yı kendisine üstat olarak almış, hatta ona “Üstat” diye bir şiir bile yazmıştır. İlk başlardaki kadar olmasa bile bu Yahya Kemal Beyatlı etkisi, Faruk Nafiz Çamlıbel’de son zamanlara kadar devam etmiştir.
Bu çalışmada Şakâ’iku’n-Nu’mâniyye zeyllerinden Mehmed Şeyhî Efendi’nin Vekāyi’ü’l-Fuzalâ’sına Fındıklılı İsmet Efendi’nin zeyl olarak yazdığı sekiz ciltlik Tekmiletü’ş-Şakā’ik Fî Hakk-i Ehli’l-Hakā’ik şekil, üslûp ve muhteva özellikleri ile incelenmektir. Makalede ayrıca Şakā’iku’n-Nu’mâniyye zeylleri ana hatlarıyla tanıtılarak İsmet Efendi’nin hayatı anlatılmaktadır. Zeyl’ine Şeyhî’nin bıraktığı yerden devam eden İsmet Efendi, 1730-1896 yılları arasında yaşamış ulema ve meşayihin biyografilerine yer vermiş, söz konusu zeyl geleneğinin son halkasını teşkil eden eserini meydana getirmiştir.
Rubâî nazım şekliyle kaleme aldığı manzumeleriyle şöhret bulan 12. yüzyıl Fars edebiyatının en önemli şairlerinden Ömer Hayyâm’ın rubaileri Osmanlı Dönemi Türk edebiyatında da etkili olmuştur. Ömer Hayyâm’ın Türk edebiyatındaki yansımaları bağlamında günümüze kadar sadece bir iki bilimsel çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalara bakıldığında ise Hayyâm’ın klasik dönemden ziyade 19. yüzyıl ve sonrası dönem Türk edebiyatına yansımaları üzerinde durulduğu görülmektedir. Hatta Ömer Hayyâm’ın Osmanlı Dönemi’nde hemen hemen hiç tanınmadığı, şairlerin divanlarında pek geçmediği ve ancak 19. yüzyılın oryantalistleri tarafından tanıtılarak bilinmeye başlandığı vurgusu yapılmıştır. Bu çalışmada, Hayyâm’ın Osmanlı şairleri tarafından en az 16. yüzyıldan beri tanındığı, hakkında manzumeler yazıldığı, özellikle rubâî nazım şeklinde örnek alınan ve ilham kaynağı olan bir şahsiyet olduğu verilen örneklerle ortaya konmaktadır.
Za’fî-i Gülşenî XVI. yüzyıldan itibaren divan edebiyatında rağbet bulmaya başlayan şehrengiz türüyle beş manzume yazmakla türün temsilcilerinden olmuştur. Yazdığı şehrengizlerden birisi de bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan ve kadim bir şehir olan Moton’a dairdir. Şairin divanında tespit edilen bu şehrengiz 111 beyit uzunluğunda bir mesnevi olup türün gelenekte görülen özelliklerini yansıtan bir yapı arz eder. Bu makalede Moton şehri hakkında kısa bir bilgi verilmiş, Za’fî-i Gülşenî’nin hayatı, edebî kişiliği ve diğer şehrengizleri söz konusu edilmiş, Moton şehrengizinin transkripsiyonlu metni hazırlanmış, metin üzerinde şekil ve muhtevaya dair değerlendirilmeler yapılmıştır.
Bu çalışma Bartın ili Amasra ilçesinde yer alan Fatih Camii’nin mimari yapısını inceleyerek Bizans ve Osmanlı Dönemi’nde geçirdiği değişimi değerlendirmektedir. Fatih Camii’nin plan ve mimari özelliklerinin yanında bazı tarihî belgelerden elde edilen bilgilere göre IX. yüzyılda inşa ettirildiği tahmin edilmektedir. 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet’in Amasra’yı fethi sonrasında yapı camiye çevrilmiştir. Zamanla harap olan yapı 1887 yılında önemli bir onarım geçirmiştir. Son olarak da 2002 yılında Kültür Bakanlığı tarafından onarılmıştır. Yapı plan açısından doğu-batı istikametinde, dikdörtgen bir mekân kurgusuna sahiptir. Harim kısmı, tek sahınlı olarak düzenlenmiştir. Dış cephelerde Bizans Dönemi’nden kalma taş süslemeler bulunmaktadır.
This article examines the disputes that emerged between the Ottoman Empire and the Bosnian Muslims in the Tanzimat period and presents that the disputes were caused by the loss of special status enjoyed by the Bosnian Muslims in general and Bosnian landlords in particular. Ottoman efforts to strengthen the central authority through Tanzimat reforms weakened the local landlords and paved the road toward losing Muslim control in Bosnia.